13 Aralık 2016 Salı


Nar Kadın Dayanışma Ağı'nı kısaca anlatır mısınız?

Arzu Hazer:
İsmimizden başlamak gerekecek belki de. Nar Kadın Dayanışma Ağı dedik kendimize. Biz biraz kadınlara benzettik narı. Bu süreçte biz de Nar’a benzedik tabi. Nar, kalınca bir kabuk taşır üzerinde. Toplumsal hayatın içinde bir şekilde hayatımıza devam edebiliyorsak, taleplerimizi dillendirebiliyorsak bizi bir arada tutan bu koruma kabukları sayesinde aslında. Kabuk, kadın dayanışması gibi, içi açıldığında ise çokça nar tanesi etrafa saçılıyor. Bu da birbirimize ihtiyaç duyduğumuzda nasıl da çoğalabildiğimiz anlamına geliyor. Bir de nar, dokunduğu her yere rengini çalar. Biz de hayata rengimizi çalıyoruz bir bakıma. 

Adı üzerinde kadın dayanışma ağı… Kendimizle dayanışıyoruz bir bakıma. Öğretmenler, ev emekçileri, psikologlar, kuaförler, avukatlar ve birçok bölümden öğrenciler olarak bir araya geliyoruz. Bir yandan benzer deneyimleri yaşamış kadınlar olarak birbirlerimizin yaralarını sarıyor, bir yandan da yeni yaralar oluşmasın diye sorunun temel kaynağına karşı fikrimizi üretiyor, eylemlilikler gerçekleştiriyoruz. Özgürlüğümüz felaketinizse felaketiniz olacağız diyoruz örneğin. İzmir’den seslendiğimizde Edirne’den sesimize ses veriyor kız kardeşlerimiz.
Nar Kadın Dayanışması biraz da, ellerini birbirlerinin avucunda hisseden kadınlardır.

Oluşum süreci nasıl gelişti?


Dicle Dilan Salman:
Nar Kadın Dayanışma Ağı, Redaksiyon Toplumsal Cinsiyet Atölyesi için bir araya gelen kadınların atölyelerde ürettiklerinin meyvesi olarak ortaya çıktı. Bu nedenle de "nar" dedik dayanışma ağımıza biraz da. Ankara’da ve Eskişehir’de oldukça büyük bir yankı uyandırdı, birçok kadın bir araya gelip söylenmeyeni söyleyip, yapılmayanı yaptılar. Ardından birçok ilden kadınlar paylaşılan bu deneyimlere katkı koymak istedi. Örneğin biz İzmir’de ilk kez neredeyse birbirini hiç tanımayan 60 kadar kadın olarak bir araya gelip Nar Kadın Dayanışma Ağı'nı oluşturduk.


Nar Kadın Dayanışma Ağı'nın bugüne kadar yapmış olduğu faaliyetler hakkında bilgi
verebilir misiniz?

Dicle Dilan Salman:
Nar Kadın Dayanışma Ağı her 25 Kasım ve 8 Martta birçok kadınla beraber sokaklara rengini çalıyor. Kadınlık öykülerimizi anlattığımız buluşmalar, toplumsal cinsiyet, cinsel istismar ve beden politikaları, siyasal İslam ve laiklik, İslam ülkelerindeki kadınların mücadeleleri hakkında atölyeler ve buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Şiddete uğramış kadınlardan gelen başvuruları dinleyip çözüm üreten bir komisyonumuz var. Her alanda kadınlara ulaşabileceğimiz noktalar bulmaya çalışıyoruz. Şiddete, gericiliğe ve diktaya karşı yaşam ve özgürlüğümüz için her alanda var olmaya çalışıyoruz.

Bugün kadına şiddet AKP iktidarıyla beraber %1400 civarında bir artış gösterdi, AKP yeni yasa tasarılarıyla, kadına taciz ve tecavüzün önünü açıyor, tecavüzcüleri aklamaya çalışıyor siz bu süreçte nasıl bir yol izleyeceksiniz?


Dicle Dilan Salman: Biraz süreçten bahsedelim. Neden çocuk istismarını aklamaya çalışıyorlar? Dinci ve kinci bir nesilden, bu nesle biat eden kız çocuklarını neden yaratmaya çalışıyorlar?
İslam, toplumsal yaşamın her alanını düzenleyen bir bütün olarak hızlıca gündelik yaşamı belirlemeye ve tahakküm kurmaya başlıyor. Laikliğe yönelik saldırılar, bilimsel eğitim alma, özgür düşünme ve ifade hakkını ortadan kaldıran, kadın ve erkeğin fıtratları gereği eşit olmadığını savunarak cinsler arası hiyerarşi yaratan, kadına aile dışında bir varoluş hakkı vermeyi reddeden, bedenin, zamanın, mekânın denetimini yapan; hak ve özgürlüklerini kısıtlayan uygulamalar bütünü olarak karşımıza çıkıyor. Bu bütünün dışında kalanı ise bertaraf etmek, görünmez kılmak, yok etmek gibi bir yaklaşım mevcut. Bu bağlamda yasal düzenlemeler ve kanun tasarılarının işlerliğinin yanı sıra toplum tarafından fiili uygulamaların gerçekleştirilmesi de cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından sıkça teşvik ediliyor. İslam'ın kadını yok sayması, hapsetmesi, görünmez kılması ve bunun için hukuki uygulamalardan gündelik hayatı şekillendirmeye kadar çeşitli araçlar geliştirmesi mevcut. Tüm bunların ekseninde amaç siyasal İslam doğrultusunda itaat eden bir toplum yaratmaktır.
Biz bu süreçte daha önce de çokça belirttiğimiz üzere tecavüzcüleri, istismarcıları aklatmayacağız diyoruz. Nasıl ki Edirne Nar Kadın Dayanışma Ağı'ndan sevgili kadınlar, "altı yaşındaki kız çocuğu ile evlenilebilir" diyen kadın düşmanı, çocuk düşmanı Nurettin Yıldız’ın konuşmacı olacağı etkinliği iptal ettirdilerse bizler de memleketin pek çok farklı yerinde aynı azim ve kararlılıkla tecavüzcülerin, istismarcıların, kadın ve çocuk düşmanlarının karşısında duracağız.

Tecavüzcülerin, kadına şiddet uygulayanların hiç ceza almadıkları ya da çok düşük cezalar aldıklarını görüyoruz, Aynı zamanda kadınların meşru müdafaa davalarında aldıkları cezalar erkeklerden daha fazla oluyor. Siz mahkemelere güveniyor musunuz?


Arzu Hazer: Hukuk tarih boyunca hep erkek egemen hukuktu aslında. Ancak biz şuan çok daha kaba bir hali ile karşı karşıyayız. İslami referanslarla motive edilmiş erkeklik karşımızda duran. Kadınları tamamen yok sayan ve nesneleştiren bir anlayış. Elbette tüm bu olanlar memlekette, hukuk sisteminde meydana gelen dönüşümlerden bağımsız değil. 2010 Anayasa referandumunda yetmez ama evet diyenler, bugün şiddet gören ve gördüğü şiddetin cezasızlığı ile baş başa bırakılan binlerce kadının sorumlusudur aynı zamanda. Kadının toplumsal hayatta kendi varlığı ile bulunmasına müsaade etmeyen AKP, elbette makbul kadın anlayışına uymayan bütün kadınlara şiddet uygulayan erkeklere ödüller yağdıracaktır. Hatta artık makbul kadın olmak bile yetmiyor şiddetten kurtulabilmek için. evinin yakınındaki parkta spor yapan hamile kadın da şiddet görüyor, şort giyen kadın da…

Kadınların öz savunma davalarında aldıkları cezalar inanılmaz derecede ağır. Erkek egemen sistem yıllardır benzer kodlarla çalışıyor. Zamanında yazdığı oyunları çalan, emeğinin karşılığını ödemeyen nüfuzlu bir erkeğe silah doğrultan kadını da akıl hastanesine kapatmışlardı. Ve hukukçular "Bir kadının akıl hastası olmadan bir erkeğe silah doğrultabileceğini tarihe not düşmemeliyiz, mahkeme kararında bunları yazamayız." dediler.  Ancak öz savunma nedeniyle öldürmek zorunda kalan kadınlar, hayatlarını savunmaya devam edecek.  Bedeli yaşamdan daha ağır olamaz diye düşünüyoruz. En azından bir süre daha

Toplumsal hayatın yarısı kadınlardan oluşuyor ve kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz bu kadar artmışken kadınlar sizle beraber mücadele etmek istiyor mu?
 

Dicle Dilan Salman: Daha fazla yan yana toplanıyoruz esasen. Şiddet arttıkça bunu tek başımıza çözemeyeceğimizin daha da bir farkına varıyoruz. Tek başımıza yürüyemediğimiz yollardan beraber yürüyoruz. Birlikte olduğumuz sürece daha fazla kazanım elde edeceğimize inanıyoruz. Birbirimizden güç alıp güneşten umudu çekmeyi öğreniyoruz. Bunun en büyük ve yakın örneği "tecavüz yasası"nın kadınların gücüyle geri çekilmiş olması. Biliyoruz ki; birlikte güçlüyüz.

7-Pek çok kadının yaşadıklarının en az bir yakını tarafından bilindiğini biliyoruz. Şiddete uğrayan ya da bir yakını şiddete uğrayan  kadınlara neler yapmalarını öneriyorsunuz?

Abide Gümüşay: Bağırsınlar hepimiz duyalım, erkek şiddeti son bulana kadar dayanışalım diyoruz. Örneklerin bize özgü ve tekil olmadığının kadınlar olarak farkındayız. Mini etek giymezsen, gece geç sokağa çıkmazsan, İslam hukukuna uygun yaşarsan nefes alma hakkın var diyor bize Akp ve kanlı eril çetesi. Biz de buna karşılık hayatın ateş renkli kelebekleriyiz diyoruz. Biliyoruz ki özgürlüğümüzü savunmadığımız sürece güvenliğimiz söz konusu olmayacak. Özgürlüğümüz bulunmadığı sürece, güvende olmadığımızı haykıracak kadar alanımız bile kalmayacak. Bu nedenle şiddete, diktaya ve hayatımızın üzerine çöken bu karanlığa karşı umut olacak, güneş olacağız. Kadınlar olarak kendimize bunları öneriyoruz. Bu karanlık zihniyete karşı, birlikte güçlüyüz! Yaşasın kadın dayanışması.
 

0 yorum:

Yorum Gönder